18 Ekim 2009 Pazar

Kıbrıs ve Mehtap, Neredeydim?

Uzun bir süre ayrı kaldım blog dünyasından. Bunun nedeni kumar dünyasına kısa bir süreliğine de olsa girmiş olmam. Evet yoldaşlar, kendimi günahlara, eğlenceye ve kumara verdim. Kumar büyük günah, ama nasıl zevkli anlatamam. Zengin olsam çoktan fakir olmuştum, o derece bağımlılık yapıyor anlayacağınız. Evet siz değerli arkadaşlarım, siz İstanbul’un “gündüz sıcak-akşam soğuk havaları” ile kendinizi yerken ben Kıbrıs’ın kızgın kumlarından serin sularına dalıyordum.

Evet, olay ve günah şehrimiz Magosa. Çöl ve köy arasında gidip gelmiş ve karar verememiş uçsuz bucaksız bir şehir. Gerçi Kıbrıs’ın neyi güzel diye sorarsanız “Sadece otelleri yavrucağım” diye cevap verirdim size. Otelsiz bir Kıbrıs trafiksiz bir İstanbul gibi, biri negatif diğeri pozitif birer örnek olsa da “Amaaan ne saçmalıyorum ben!” tribine girmeyeceğim şimdi. Tatil sonrası alışma sürecindeyim hala, çıkamadım!


Kaya Artemis güzel bir otel. Kendimizi Antik Yunanistan’da hisettik, sanki daha önce Yunanistan’a gitmişiz gibi! Bizi hemen içine aldı atmosfer. Odaları, villaları, yemekleri, havuzları, mimarisi, denizi, iskelesi ile büyük bir aşkın içine daldık. Denizi nasıl güzeldi anlatamam. Türkiye’de en güzel kumsalları say deseniz “ 1- Çeşme Kum Beach, 2- Kaya Artemis Beach” derim başka bir şey demem. (Bkz: Soldan 3. sıradaki şezlonglarda güneşlendik hep. Nispet!:))

Casino’ya sıra geldi mi akan sular durur Kıbrıs’ta. Büyülü bir yerdir Casino. Haftasonları Casino turları düzenler turizm firmaları bizim konken kadınları için. “Konken kadınları” hafta içi mütevazi konkenlerini oynarken, haftasonları 2 günlüğüne Kıbrıs Casinoları’nda Suzan Avcı olurlar uzun sigaralarıyla. Zevkli birşey, onları suçlayamayacağım. Hatta makina kolunu çekmekten kas tutan ellerini bile öperim teyzelerimin.


Jetonlu makinalar olaydır. Ha bu turda kazanacağım, Ha bu turda kazancağım diye 100’lük jeton alırsın sürekli. O 100 jetonla ilk önce 120-130 jeton kazanırsın, sonra 90, sonra 50, böyle sürer gider kısır döngü ve bir bakmışsın elinde hiç jeton kalmamış. Nasıl bir hayal kırıklığıdır o? Makinaya kafa atmak istersin. Geçen sene de Kıbrıs’a gitmiştim ve oynayan insanları gözlemlemiştim. Bu sene de gözledim ve oynayanlardan kazanan hiç görmedim. Ulan bari birisini görseydik kazanırken de kendimizi salak hissetmeseydik diye içim içimi yedi birkaç kere. Oynuyoruz ama neye oynuyoruz, kumarsal bir muamma!


Kaya Artemis’te biz gitmeden önce Ezel dizisi çekilmiş. Bizim şansımıza da dandik Adanalı dizisi geldi. Beraber yemek yedik, beraber yüzdük keratalarla. İyi çocuklar haklarını yemeyeyim, ama dizi berbat! “Stalker” olasım geldi orda. Takip etmeler, izlemeler falan. Yemek yerken, sahne çekimi yapılırken, konuşurlarken izledim hep onları, hayvanat bahçesindeymişim gibi. Dizi çekmek çok sıkıcıymış onu farkettim “stalking” sürecinden sonra. 2 dakkalık sahne için yarım gün harcıyorlar, yazık valla herkese. Konuk oyunculardan biri de koşarken ayağını sakatladı. Aptal bir sahne için 4 kere iskelede 1 km koşturursan adamı sakatlanır tabi. (bkz: aşağıda "Adanalı Stalking" fotoları )



Böyle işte gençler. “Back to Reality! Fuck My Job!” der ve çekilirim huzurlarınızdan.